Köyde bana kaydı kaynım hiç acımadan

Sosya medyada paylaş:

“Yengecim, geçmiş olsun” dedi Erdal. Kahvaltı sofrasındaydık. Kocamı işe göndermiştim. Ben de bir yandan kahvaltı hazırlığı, bir yandan Erdal ile, kaynımla yani, ikimiz beraber yirmi günlük tatil için kayınvalidemlere, köye gideceğimizden giysi, çanta hazırlama telaşı derdindeydim. Kocam bizi almaya gelecekti son hafta… Kaynımın sözleri karşısında şaşırdım bir an,

“Ne geçmiş olsunu Erdal? Hasta değilim ki oğlum, kafayı mı yedin sabah sabah?” dedim gülerek. O da güldü. Gülüşünü görünce içim eridi yine… Yakışıklı oğlandı kerata… Uzun sarı saçlar, mavi gözler, üniversiteye başlayalı bıraktığı sakallar, geniş omuzlar, tişörtünün kolunu şişiren pazular… Manalı manalı bakıyordu yüzüme o maviş gözleriyle,

“Ne?” dedim. “Ne var oğlum, ne o bakışlar? Niye geçmiş olsun?” Omuzlarını silkti muzipçe, sırıtarak cevap verdi,

“Ne bileyim yengem… Sabaha kadar inlemelerini dinledim. Eyvah, yengem hasta, köye gidemicez diye üzülmüştüm. Onun için geçmiş olsun dileklerimi ileteyim dedim…”

Yanaklarım kızarıverdi. Hay allah… Elimi ıslak saçlarıma götürdüm. Sabah banyo yapmıştım, hala kurumamıştı saçlarım… Ah şu azgın kocam… Son gecemiz diye ille tutturmuş, sikişmek istemişti. Her gece normalde sevişirdik tabi, ama dün gece kardeşi Erdal var diye pek istememiştim sevişmeyi… Kendimi tutamıyordum çünkü, orgazm olurken ortalığı yıkıyordum.

Kocam yatakta uzanırken ben yatağını hazırlamak için girdiğim Erdal’ın odasında yarım saat kadar sohbet edip gülüştük. Yastık, örtü çıkardım, yatağını hazırladım. Eşofmanlarını çıkardım. O da bir yandan yanımda soyunup eşofman giyerken, bir yandan okuldan, kızlardan anlatıp durdu. İyi geceler diyerek çıktım, yatak odasına gittim. Kocam uyumamış, beni bekliyordu,

“Gel ulan orospu…” dedi, yatağa attı beni… “Boşalırken ağzını kapatırım ben senin… Sikmeden göndermem. Onbeş gün amsız kalıcam. Bir avans alayım” diyerek ikna etti. Bir yarım saat Erdal uyusun diye beklerken ön sevişme yaptık sessizce, sonra da hızlandı. İki posta attırmadan bırakmadı.

O kadar söylememe rağmen yine kendimi kaybettim altında… Hunharca sikti beni bacaklarımı ayırıp… Olan oldu yine… Ne kadar sürdüğünü bilmiyorum sevişmenin ama, kocam iki posta attı, ben kaç attım bilmiyorum. Sırtını tırnaklaya tırnaklaya orgazm oldum kaç kez… Kocam içimde gelip gittikçe zevkten deliye döndürdü, kalınca yarağını sokup çıkardıkça inleye inleye, dişlerimi sıka sıka boşaldım.

Kaynım da kahvaltı masasında işi şakaya vurmuş, gece sevişirken çıkardığım inleme seslerimi ima ediyordu bana… Güldüm ben de… Eve gelin geldiğimde yeni ergenliğe adım atıyordu Erdal… Elimde büyümüştü diyebilirim nerdeyse… Lise döneminde bizim yanımızda kalmıştı. Yengeyim ama, yaşım genç, yirmisekiz yaşında gencecik kadınım ben de… Onunla yaşıtı gibi arkadaş olmaya, evinden ayrı olduğunu hissettirmemeye çalıştım.

Aramızda kaç göç yok yani… Şakalaşır, gülüşür, kızlardan, üstü kapalı cinsellikten konuşuruz, dertleşiriz. Şimdi de aynı şakacı tavrını sürdürüyordu. Tam gider ayak saatlerce sevişmenin yorgunluğu göz altlarıma vurmuştu. Banyoyu sabaha bırakmıştım, ıslak saçlarım omuzlarıma yapışmış durumdaydı. Tam gece sevişmiş ev kadını halleri yani… Güldüm ben de Erdal’ın laf sokmalarına…

“Amman Erdaal… Kuduruk abini bilmiyor musun? Yaptı gene yapacağını işte…” dedim.

“Ya, tamam yenge de… İnsan biraz bize de acır… Sabaha kadar yataklar gıcırdadı, inleme seslerin durmadı. Bu oğlan sevgilisinden yeni ayrılmış, canı çeker diyen yok. Olanı var olmayanı var, di mi?”

“Hadi hadi, abartma sen de kerata… Sabaha kadarmış… O kadar canın çektiyse, evlendirelim seni oğlum. Gece karını halledersin, gündüz okulda arkandan koşan kızları… Canın çekmez hiç bizi dinleyince… Hadi dalgacı Mahmut, bitir kahvaltını da çıkalım artık. Otobüse geç kalmayalım.”

“Korkma yengem, yetişiriz.” dedi ama hiç acele etmiyor, beni suç üstü yapmanın tadını çıkarıyordu. “Fakat iyi bağırdın ama yenge… Önce porno falan seyrediyorsunuz zannettim. Sonra baktım, senin sesinmiş…”

“Aman Erdal, utandırma beni… Eee… Abin bu… Üstat… Neremden ne ses çıkaracağını biliyor namussuz… Ben de dayanamıyorum işte…”

“Eh, bari bana da öğretiversen yenge, kızların neresinden ses çıkıyor, nerenize basınca bağırıyorsunuz, bana da faydası olsun bari… Senin bağırdığının yarısı kadar inletsem bana yeter valla…” Kahkahayla güldüm,

“Hadi ordan şeytan tüyü… Aynı fabrikanın malısınız siz, öğrenecek bir şeyin kalmamıştır senin kızlara basa basa… Hadi bırak beni utandırıp durmayı da, eşyalarını topla. Benim hazırlık bitti, makyajımı yapayım, çıkalım.”

Toparlandık, çıktık. Kaynım pehlivan gibi delikanlı, valizimi, kendi çantasını yüklendi, minibüse bindik. Güle konuşa yola koyulduk. Köye geldiğimizde inerken bir el kalçalarıma sürttü. Huylandım, başımı çevirdiğimde baktım, Erdal… Güldü,

“Pardon ya, o kadar büyük kalçaların var ki, elim istemeden çarptı” dedi. Ben de güldüm,

“Delisin sen…” dedim, eve doğru yola koyulduk. Eve geldiğimizde Erdal odasına çekildi, ben de kayınvaldeme yardım ettim. Bahçede yemek yedik. Tazecik domatesler, köy ekmeği, keçi peyniri, organik meyveler… Özlemişim.

Böyle böyle aradan iki hafta geçti. Kocamın siniri, kavgalarımız, münakaşalarımız bir yana, özlemiştim pezevengi… O şikayet ettiğim inlete inlete sevişmelerini aramaya başlamıştım. İyice azmış durumdaydım. Gece yalnız başıma yattığım yatakta kendimi okşuyordum. Gündüz alık alık dolaşıyordum. Hiç aklımdan çıkmıyordu ki…

O gün de tuvalette otururken aklıma geldi yine… Vajinamın içleri kaşınıyordu. İçime sokacak yarak olsa da kaşısam diye düşünürken klitorisimi okşadım biraz… Öbür elimle sütyeni indirip mememi avuçladım, ucunu sıktım. Fakat daha kötü oldum. Amımı sulandırmaktan başka bir işe yaramadı okşamalarım… Zaten dışarıda sesler, tıkırtılar olunca bıraktım, sütyenimi külodumu toparlayıp çıktım çaresizce…

Baktım salonda Erdal vardı. Bahçeden gelmiş herhalde… Masaya eğilmiş, gazeteye bakıyordu. Muzipliğim tuttu, parmak uçlarımda sessizce yaklaşıp boynunu üfleyiverdim şakadan… Birden irkilip geri döndü, elimi tuttu. Beni duvara dayadı. Yüz yüze durduk, gözleri parlıyordu. Tepkisinden şaşırmış, ne yapacak diye beklerken eğildi, boynumla omuzumun birleştiği bölgeye, öpmekle emmek arası bir öpücük kondurdu.

Öpmekle kalmadı, aynı anda bedenime de daldı. Bütün vücuduyla beni duvara yaslayıp hareketsiz bırakmış vaziyetteyken, kalçamdan tutup kendine çekti, önündeki kabarıklığı bana hissettirirken bacağımı okşadı. Bir an içinde olup bitti her şey… Tepki bile veremedim bir anda… Ellerimi bıraktı sonra, arkasını dönüp gitti. Odasına girip kapıyı vurarak kapattı.

Donup kalmıştım öylece… Kıpırdayamıyordum. Hareketsiz duruyordum. Çünkü inanılmaz ama, orgazm oluyordum. Bacaklarım, ellerim felç inmiş gibi sertleşip kalmış, kasıklarım ürpererek, titreyerek boşalıyordum. Bağırmak, inlemek istiyordum ama yapamazdım, kayınvaldemler dışarıda oturuyorlardı. Genç kaynımın bir öpücüğü, yeni yetme ergenler gibi beni kendimden geçirebilmişti, inanamıyordum kendime…

Bir beş dakika sonra toparlanabildim ancak… Sırtım duvara dayalı, duvardan destek alarak ayakta kalabilmiştim. Neden sonra bacaklarımın arasının ıslaklığını hissettim. Odama koştum. Baktım, külodum sırılsıklam olmuş, çıkarıp sularımı sildim, külot değiştirdim.

Bir kaç dakika yatağın kenarında oturup kaldım. Neler oluyordu bana böyle? Azmış, kudurmuştum. Canım yarak istiyordu, sikilmek istiyordum. Vajinam kaşınıp duruyordu. Tek ilacım da odasına çekilen Erdal’dı. Boş gözlerle kapıya baktım. Bu kapının arkasındaydı ilacım… Tek yapmam gereken bu kapıyı açıp onun odasına geçmekti.

Evet, niyeti bozmuştum artık… On yıllık evlilikten sonra bir öpücükle orgazm olacak hale geldiysem, bunun çaresini bulmam gerekiyordu. Ve çare kaynım Erdal’dan başkası değildi.

Kalktım, onun odasına yöneldim. Kapı kapalıydı. Bir iki tıklayıp cevaplamasını beklemeden kapıyı açtım, odasına daldım. Sırtüstü yatağına uzanmış, bir eli başının altında, bir eli önü kabarık şortunun üstünde, tavana bakıp duruyordu. Üstünü çıkarmış, altında bir tek şortla yatıyordu. Ellerini başının altına koyduğunda, kollarının pazuları, yuvarlacık kasları, seyrek tüylerle kaplı geniş göğsü yayla gibi görünüyordu.

Benim geldiğimi görünce şöyle bir başını kaldırıp toparlanmaya çalıştı. Dediğim gibi teklif yoktu aramızda, böyle vakitli vakitsiz dalmak, kakara kikiri yapmak normal şeylerdi.

Gidip başucuna oturdum. Elimle başını tutup kucağıma koydum, sohbet etmeye başladık. Saçlarını karıştırıyordum bir yandan, havadan sudan konuşuyordum abuk subuk… Tek istediğim onun yanında olmak, kokusunu alabilmekti. Bir de, bunca senelik yenge rolünden sonra, nasıl yapacağımı bilmiyordum ama, bir şekilde olayı sekse getirebilmek…Bir ara güldü,

“Niye gülüyorsun yaramaz?” dedim merakla…

“Sen anlatırken yüzüne bakmak istiyorum ama, memelerin o kadar büyük ki, yüzünü göremiyorum.” dedi. “Şunları kenara çek de yüzünü göreyim” diyerek memelerimi bastırır gibi yaptı elleriyle…

Beklemiyordum bu hareketini… İnlercesine içimi çektim. Fırsat bu fırsattı, deminden beri dolandırıp durduğum lafı sokuverdim,

“N’apıyorsun, İkinciye mi uğraşıyorsun yoksa fırsatçı köpek?” dedim. Eli mememde, şaşırarak yüzüme baktı,

“Ne ikincisi? Ne demek o?” diye sordu. Anlattım ben de,

“Demin salonda boynumu öptüğünde boşaldım zaten ayak üstü… Şimdi de öpmeyi bırak, memelerimi elliyorsun” dedim. Göğsümdeki elinin parmakları kasıldı, biraz daha sıktı mememi, canımı acıttı.

“Hadi ya…” dedi. “Demek öpünce orgazm oldun ha? Hadi benim yanımda boşal da, sesini duyayım, nasıl oluyormuş?”

Yakışıklı yüzüne baktım. Dik dik gözlerimin içine bakıyordu. Körpecik, etli dudakları öp diye beni çağırıyordu sanki… Parmağımı uzatıp ucuyla alt dudağına dokundum, okşadım.

“Tamam bebeğim. Nasıl boşaldığımı göstereyim sana.. Ama burası yeri değil.” Gözleri parlamıştı bunu duyunca… Başımı kapıya çevirip baktım, “Babanlar dışarda oturuyor. Biri kalkar gelir şimdi, rahat olmaz. Akşam bizimkiler uyuduğunda odama gel, bu konuyu görüşelim” dedim.

“Nasıl dayanırım bilmem ama, peki yenge, olur…” dedi. Doğruldum, o da doğruldu. Yan yana birbirimize baktık. Kollarının arasına atılmamak için kendimi zor tutuyordum. Biraz daha durursam dayanamayacaktım ben de… Eğilip o güzel dudaklara bir öpücük kondurdum, kalktım.

“Benim için de zor bebeğim. Ama mecburuz. Akşama… Bekliyorum…” diyerek çıktım.

Akşam olmak bilmedi, gece bizimkiler yatmak bilmedi. Sonunda herkes odasına çekildi, el ayak kesildi. Bir süre daha bekledim odamda…Soyunmamıştım bile… Aklıma gelmemişti. Üzerimdeki gömlek, altımdaki kaynanamın hediyesi şalvarla oturuyordum. Alt kattan kayınpederimin horlama sesi yükseldi. Heyecandan geberiyordum. Yeni gelinin damat beklediği gibi bekliyordum kaynımı…

Sonunda kapının hafifçe tıkladığını işittim. Diken üstündeydim zaten, telaşla fırlayıp kapıyı açtım. Kaynımı içeriye alıp arkasından kapıyı kapattım. Işığı yakmamıştım. Pencereler açıktı, tatlı bir esinti kenardaki tülleri savuruyor, ay ışığı odayı aydınlatıyordu.

Loş ışıkta, kapalı kapının önünde birbirimize baktık. Gerçekten heyecandan ölmek üzereydim. O da benden farksızdı. On yıllık evliliğimiz boyunca bakıp beslediğim, büyüttüğüm biricik kaynım… Erdal’ım… Canımdan çok sevdiğim… Kocamın kardeşi… Yakışıklım…

Bu gece o, evin küçük oğlu değildi. İlk aşklarını, ilk heyecanlarını, kızlarla ilk öpüşmelerini, sevişmelerini benimle paylaşan, benimle şakalaşan çocuk yoktu karşımda… Beni isteyen, arzulayan bir erkek vardı. Ergenlikten çıkmış, erkekliğe adım atmış, boyu benden uzun, yakışıklı, yapılı, üçgen vücutlu, kaslı bir erkek…

Heyecandan dudaklarım titriyordu. Aralık dudaklarım öpülmeyi beklercesine ıslak, titrek, nefes almaya çalışıyordum. Hiç konuşmuyorduk ikimiz de… Heyecanla birbirimize bakıp duruyorduk. Sonunda Erdal fısıldayarak perdeyi açtı, omuzlarımdan tutup kendine çekti. Nefesi dudaklarımın üzerindeydi,

“Yenge…” dedi duyulur duyulmaz… Parmağımı dudaklarına götürüp susturdum. Gömleğimin düğmelerini çözmeye başladı. Kollarımdan sıyırıp çıkardı. İri memelerim sütyeni zorluyordu. Nefesi kesilerek onlara baktı, sütyenin üzerinden okşadı.

Kollarımı arkama götürüp sütyenimin kopçasını açtım, omuzlarımı oynatıp aşağıya düşürdüm sütyeni… Kabarmış uçlarıyla çıplak memelerim meydana çıktı. Belden yukarım çıplak, memelerim kaynımın gözlerine meze oluyordu.

Ellerini uzattı. Ateş gibi yanan parmaklarının temasını göğüslerimde hissedince zevkle inledim. Eğilip onları öpmek istedi, yalamak, emmek… Omuzlarından tutup engel oldum.

“Benim nasıl boşaldığımı görmek istiyordun. Hadi boşalt beni şimdi… Sadece boşalt. Sonra da git bir tanem…”

Ellerini önüme götürdü. Ayağımdaki şalvarın lastiğini tuttu, santim santim açığa çıkan kalçalarımı, etimi okşaya okşaya aşağı indirmeye çalıştı. Dayanamadım. Şalvarın lastiğini tutup kalçalarımı kıvıra kıvıra aşağıya indirdim, ayaklarıma düşürdüm. Altımda bir minik külot kalmıştı şimdi… Beni kendine çekip sımsıkı sarıldı, dudaklarıma yumuldu.

Öpüştük. Hırsla, koparırcasına, dudaklarımızı yercesine… Dilimle okşadım körpe dudaklarını… Elleri memelerimdeydi. Boynumu, omuzlarımı öpüyordu durmadan… Kollarının arasında kendimden geçmiştim. Meme uçlarımı kıstırıyor, parmaklarının arasında canımı yakarak ovalıyor, beni inletiyordu.

“Duyacaklar yengem… Bağırtma beni bebeğim…” diye fısıldadım.

Meme uçlarımı, memelerimi bırakıp sarıldı, kendine çekti, külodumun üzerinden kalçalarımı avuçlayıp sıkmaya başladı. Kalçalarım parmaklarının arasında sıkışırken, iri memelerim şimdi onun göğsünde eziliyor, uçları tişörtüne sürtünüp duruyordu. Tişörtün eteğini tuttum, yukarıya çekmeye çalışırken,

“Çıkar şu üstündekini aşkım…“ diye inledim. “Çıplaklığını hissedeyim. Güçlü erkeğim benim…”

Tişörtü bir anda çıkarıp fırlattı. Tekrar sarıldı. Ohhh… İkimiz de üstümüz çıplak vaziyette birbirimize sarıldık. Öyle güzeldi ki… Kendimden geçtim sanki… Başım göğsünün hizasına geliyordu devenin… Geniş, tüylü göğsüne öpücükler yağdırdım, dudaklarımı minik meme uçlarında gezdirdim. Öptüm, öptüm… O da her yerimi okşayıp duruyordu. Elini aramıza sokup karnımı, göbeğimi okşadı. Aşağıya iniyordu. Elini tuttum.

“Ohh… Hayır yengem… Oraya dokunma… Sadece boşalt beni, ama oramı elleme sakın…” Çekti elini ama, biraz sonra yine eli oramdaydı. Külodumun üzerinden amımı avuçladı, sıktı. Yine inledim,

“Ohhh… Yapma köpek çocuk… Yapma dedim sana… Delirtme beni…”

“Yapmazsam nasıl boşalacaksın peki yengecim?” dedi işine devam ederken…

Aptal kafam işte… Doğru söylüyordu bebeğim. Amıma dokunmadan ne yapmasını bekliyordum ki… Dokundu o da… Hem de ne dokunma… Susamış amcığımı parmaklarıyla yoğurdu adeta…

Bir yandan amımı avuçluyor, bir eliyle memelerimi yoğuruyor, bir yandan da öpüyordu. Ben de dayanamadım artık, elimi uzatıp kaynımın aletine ulaşmaya çalıştım. Şortunun lastiğinden elimi sokup sertliğini parmaklarımın arasında tuttum.

Onsekiz yaşında oğlanın siki abisinden daha büyüktü. Şortunun önünü kabartan şey şimdi elimdeydi. Sıktım, kan hücum etmiş, şişmiş aletin damarlarını parmaklarımda hissettim. Öyle büyük, öyle kalın geldi ki elime, sevişmeyi falan bıraktım, geri çekilip ona baktım.

Harika görünüyordu. Zaptedilmesi zor, yerinde duramayan aygır gibi bıraksam içime dalacak, parçalayacak gibi görünüyordu. Ama kararlıydım, ne olursa olsun alacaktım onu içime…

Önünde diz çöktüm elimden bırakmadan, şortunu aşağıya sıyırarak… Ağzıma zorlukla aldım başını… Ama sadece başı sığdı ağzıma… Dilimin ucuyla ağzımın içinde yaladım. Pembecik taşaklarını okşadım alttan parmaklarımla… İnlemeye başladı o da…

Kalktım, sikinin belinden tutup çektim, yatağa doğru götürdüm erkeğimi… Köyde boğayı çiftleştirirken yaptıkları gibi yularından tutar gibi tutuyordum kalkmış sikini… Yatağa yatırdım. Külodumu çıkarıp attım, kaynımın üzerine çıktım. Tam başını amıma dayamıştım ki, alev alev yanan amımın sıcaklığını sikinin ucunda duyan oğlan titremeye başladı, kasıldı,

“Geliyorum yenge” diyebildi, spermlerini boşaltmaya başladı.

Zavallım, o da benim gibi dolmuştu herhalde… Daha içime girmeye bile fırsat bulamamıştı. Yerden eteğimi aldım hemen, ucundan döller fışkıran sikine tuttum yere akmasın diye… Sikindeki dölleri silip temizledim.

Nerdeyse bir bardak döl boşaltmıştı. Ağzımı dayadım, geri kalanları da ben emdim. Dilime kekremsi sperm tadı geldi. Spermlerin tadı, kokusu beni iyice azdırdı. Genç çocuk, boşalmasına rağmen dilimin de katkısıyla yumuşamamıştı hiç…

Tekrar doğrulup yarım kalan işimi tamamladım, bu kez elimi çabuk tutup içime aldım aletini… Yavaş yavaş içime alıyordum. Fakat biber gibi yanıyordu amımın içi… Daha yarısını alabilmiştim ki, kaynım belimden tuttu, birden beni aşağı çekip, kazığa oturtur gibi sikinin üstüne oturttu beni… Dudaklarımı ısırıp kısık bir çığlık attım ilk anda… Sonra oturup kalkmaya başladım. Acı yerini tarifsiz bir zevke bırakmıştı.

Ben daha tam olarak tadını çıkaramadan sikini içimden çıkardı ve bana domalmamı söyledi. Telaşla, heyecanla dediğini yaptım. Arkamdan yaklaşıp tekrar içime soktu aletini, pompalamaya başladı. Yaklaşık on dakika da bu şekilde sikti beni…

Bense, o arkamda sert hareketlerle gidip gelirken darbeleriyle kıvranıyor, sarsılıyordum. İri memelerim öne arkaya gidip geliyordu. Arka arkaya boşalmaktan dizlerim titriyordu. Başım yastığa gömülü, götüm havada sikilip duruyordum. Artık halim kalmamıştı. Bir süre sonra tekrar,

“Geliyorum…” dedi.

“Durma, içime boşal” dedim yastığı ısırırken… “Korunuyorum aşkım, içime boşalt hepsini…”

Daha lafım bitmeden belimi tutup kendine çekti, kalın sikini amcığımın dibine kadar kökledi, titreyerek ta derinlerime püskürtmeye başladı döllerini… Bitirdiğinde kendimi yüzü koyun yatağa bıraktım…

Erdal da yanıma uzandı. Sanki bir saattir beni siken o değildi, zımba gibiydi hala… Elini uzatıyor, saçlarımı, sırtımı, belimi, kalçalarımı okşayıp duruyordu.

“Yapma artık yaramaz… Bitirdin beni, bırak dinleneyim” dedim yorgun argın…

Bırakmadı, okşamalarına devam etti. Bıkmadan, usanmadan kedi sever gibi okşadı beni… Tekrar kalkan sikini bacaklarıma sürüyor, kalkıp arkamdan bacaklarımın arasına sokmaya çalışıyor, beni delirtiyordu. Sonunda beni de azdırdı. Canım istemeye başladı yine… Yattığım yerde döndüm, sırt üstü yatıp bacaklarımı araladım,

“Gel buraya azgın köpek… Beni de istettirdin işte… Sik bakalım bir daha yengeni… Ceza olarak bir posta daha atacaksın bana…” diyerek elinden tuttum, bacaklarımın arasına çektim oğlanı…

Benimki zevkten dört köşe oldu tabi, hemen geldi. Sikilmiş, dölleri ve sularımla ıslanmış amıma bir kez daha soktu koca sikini… Şınav çeker gibi başımın iki yanına yumruklarını koyup, üstümde gidip gelmeye başladı.

Ben altında bacaklarım ikiye ayrılmış vaziyette yatıyordum. Tek temas eden yerimiz cinsel organlarımızdı. Yılan gibi amıma girip çıkıyordu koca yarak… Öyle zevk veriyordu ki, delirtiyordu beni…

Sonunda delirdim zaten… Boynuna sımsıkı sarılıp kendime çektim. Bütün ağırlığıyla üstümde, memelerimi, beni ezerken bacaklarımı beline doladım. İkimiz de inliyerek son orgazm dalgasını yaşamaya başladık. Sıcak döllerini amımda hissederken ben de kasılıyor, sarsılıyor, deliriyordum. İçimde musluk açık kalmış gibi oluk oluk boşalıyordu içime…

Bıraksam sabaha kadar sikecekti beni namussuz… Bense bitmiştim artık. Hurdahaş olmuş, yatakta orgazm sarhoşu, bitap yatıyordum. Kaynım hala beni okşama, memelerimi emme peşindeydi. Mememi avuçlayan eline vurup güldüm,

“Yeter artık Erdal’ım… Bitirdin beni piç… Hadi siktir git odana da uyuyalım, dinlenelim biraz… Daha bunun yarını da var. Yengen burda, amcığı kaçmıyor. İstediğin zaman istediğin kadar sikersin yengeni bebeğim….” dedim.

“Ne yapayım yenge? Doyamıyorum sana… Okşamaya, sikmeye doyamıyorum bir türlü…“ dedi dudaklarımı öperken… Ben de sarılıp sevgiyle öptüm kaynımı…

“Hadi git artık… Bırak beni, yoksa babanlar namaza kalktığında seni burda yakalayacak. Hadi Erdal’ım, hadi aşkım… Erkeğim benim… Boğam… Güçlü erkeğim…”

Sonunda giyinip gitti. Benim halim kalmamıştı, örtüyü üzerime çekip uykuya bıraktım kendimi… Sabah uyandığımda baktım, gece amımdan akan spermler yatağı göl gibi yapmış. Kimse görmeden kalkıp çarşafları çıkardım, makineye attım. Duşumu alıp temizlendim. Kahvaltı masasını hazırladım. Kayınvaldemler bahçeye gitmişlerdi, akşama ancak gelirlerdi. Koca evde kaynımla ikimiz yalnızdık.

Erdal’ın odasına gittim. O kadar gürültüme rağmen hala uyuyordu. Uzun sarı saçları yastığa serilmiş, beline kadar çarşaf örtülü vaziyette, üstü çıplak yatıyordu. ,Geniş göğsü inip kalkıyordu. Sevgiyle uyumasını seyrettim bir süre… Öyle güzel uyuyordu ki…

İçimdeki orospu da uyandı erkeğimi seyrederken… Üstümde ne varsa çıkardım. Çırılçıplak, yılan gibi yatağa süzüldüm, ayak ucundan çarşafın altına, bacaklarının arasına girdim. Kerata, altına da bir şey giymemiş, öylesine çıplak, dal taşak yatıvermişti. O da benim gibi çırılçıplak uyuyordu azgın şey…

Çarşafın altında, aralık duran bacaklarının arasında mevzi aldım. Uyuyup duran küçük Erdal’ı okşaya okşaya uykusundan uyandırdım. Baş kaldıran sikinin başını ağzımın içinde emerken ufaklık da sertleşti, son şekliyle akşamki büyük halini aldı. Kan damarları şiştiğinde kaynım da uyanmış, kıpırdanmaya başlamıştı. Ben sikini emerken çarşafı kaldırıp bana baktı…

Gözleri şaşkın şaşkın açılmıştı. Bakıştık. İçimden gülmek geldi, gülmedim. Onun maviş gözlerinin içine baka baka işime, sikini yalayıp emmeye devam ettim. Ben emdikçe karın kasları dalgalanıyordu adeta…

Arada sikini ağzımdan çıkarıyor, tükürükleyip avucumun içinde sıvazlıyor, otuzbir çektiriyordum. Sonunda taşaklarını okşayıp yalarken, ıslak parmağımla arka deliğini zorlarken kasılmaya başladı. Sikinin başını hapsedip ne varsa yuttum hepsini… Bitene kadar…

Boşalması bittiğinde üstüne tırmandım. Spermli dudaklarımla dudaklarını öptüm…

“Günaydın aşkım…” dedim mutlulukla… “Ben kahvaltımı yaptım.” Sarılıp yana devrildim, kaynımı üstüme çektim. Bacaklarımı aralayıp başını kasıklarıma bastırdım.

“Sıra sende bebişim… Ben de sana suyumdan içireyim… Sonra menüde neler var, bakarız beraber, olur mu?”

Kaynımın dili amımı okşamaya başladığında zevkle içimi çektim. Mutluluk bu olsa gerek diye düşündüm. Gerçek kahvaltıyı bir iki saat sonra yapabildik. O gün akşam büyükler gelene kadar durup durup seviştik kaynımla… Durup dinlenip odalarda, çıkıp dolaşıp tenhalarda seviştik. Kocam köye, bizi almaya gelene kadar ne samanlık bıraktık, ne dere kenarı… Birbirimizi doyurduk.

Şimdiyse ben yine abisinin yatağındayım, Erdal yine peşinden koşan kızların gönlünü yapıyor. Zaten normalde olması gerektiği gibi… Arada bir fırsat bulabilirsek, yengesini de iyi ediveriyor.

Fakat o köyde yaşadığımız sikişin tadı hala damağımda… Bayram seyran olsa da köye gitsek, dağ bayır gezip çimenlerin üstünde, su kenarında doya doya, bağıra çağıra, feryatlarımız dağlarda yankılanarak sikişsek diye bekliyorum.